Hommage aux maîtres : Aristote

Quand on essaie de parler d’Aristote, on ressent une certaine gêne : on se retrouve face à quelqu’un qui a façonné une grande partie des pensées, des habitudes et même de ce que nous appelons aujourd’hui « parler de manière logique ». Pourtant, ce serait une erreur de voir Aristote comme une statue figée. Il est plus juste de l’imaginer comme un chercheur qui observe notre environnement avec des yeux curieux, qui touche à tout Devamı

Ustalara Vefa: Aristoteles

Aristoteles’i anlatmaya çalışırken insan biraz tedirgin olur; çünkü kafamızın içinde dolaşan birçok düşünceyi, alışkanlığı, hatta “mantıklı konuşmak” dediğimiz şeyi şekillendiren kişiyle karşı karşıyayız. Yine de Aristoteles’i bir heykel gibi durağan bir figür olarak görmek yanlış olur. Onu daha çok, etrafımızı meraklı gözlerle inceleyen, her şeye dokunup “bu nasıl çalışıyor?” diye soran bir araştırmacı gibi hayal etmek daha gerçekçi. Yaşadığı çağın sınırlarına göre olağanüstü bir merak kapasitesi vardı: doğa, siyaset, ruh, mutluluk, mantık… kısacası insanın başını Devamı

Hommage aux Maîtres : Platon

Platon fait partie de ces penseurs dont on parle encore plus de deux mille ans après. Cela ne tient pas seulement au fait qu’il soit un “philosophe ancien”, mais surtout parce qu’il a développé une manière de penser qui influence encore notre façon de regarder le monde. Quand on le lit, on ressent parfois la tranquillité d’un conteur, parfois la curiosité patiente d’un enquêteur. Il considère l’esprit humain comme une pièce sombre et y accroche Devamı

Ustalara Vefa: Platon

Platon, kendisinden iki bin yıl sonra bile hakkında konuşmaya devam ettiğimiz birkaç düşünürden biri. Bunun nedeni sadece “eski bir filozof” olması değil; dünyaya bakış biçimimizi hâlâ etkileyen bir düşünce şekli geliştirmiş olması. Onu okurken bazen bir masal anlatıcısının sakinliği, bazen de bir dedektifin sabırlı merakı hissedilir. Sanki insan zihninin karanlık bir odaya benzediğini kabul eder ve o odaya tek tek lambalar asar: bir soru, bir itiraz, bir hikâye, bir örnek… Böylece gerçekliğin yüzünü daha iyi Devamı

Hommage aux Maîtres : Socrate

Socrate est sans doute l’une des figures les plus fascinantes de la philosophie. Pourtant, ce philosophe n’a laissé aucun écrit. Tout ce que nous savons de lui vient des témoignages de ses disciples, en particulier de Platon et de Xénophon. Cela rend son image à la fois claire et mystérieuse : claire, parce qu’on connaît bien sa méthode et ses idées essentielles ; mystérieuse, parce que son vrai visage se cache derrière les mots des Devamı

Ustalara Vefa: Sokrates

Sokrates, felsefe tarihinin en büyüleyici figürlerinden biridir. Buna rağmen, bu filozof geride hiçbir yazı bırakmamıştır. Onun hakkında bildiğimiz her şey öğrencilerinin — özellikle Platon ve Ksenofon’un — tanıklıklarından gelir. Bu durum onun imajını hem açık hem de gizemli kılar: açık, çünkü yöntemini ve temel fikirlerini iyi biliyoruz; gizemli, çünkü gerçek yüzü başkalarının kelimeleri arasında gizlidir. Sokrates’i diğerlerinden ayıran şey, felsefeyi yapma tarzıdır. Her şeyi bildiğini iddia etmezdi, tam tersine: ünlü sözü “Bildiğim tek şey, hiçbir Devamı

L’Automne à Vaud

Le premier souffle frais de l’automne, telle une chanson d’adieu murmurée au cœur vibrant de l’été… Les tons dorés du soleil se transforment lentement en orange, puis en nuances cuivrées. Ce changement résonne non seulement dans la nature, mais aussi dans mon âme. L’automne est une période où tout ralentit, où la joie extravertie fait place à une mélancolie intérieure. L’énergie trépidante de l’été, le brouhaha sur les rives du lac Léman, les éclats de Devamı

Vaud’da Sonbahar

Sonbaharın ilk serin nefesi, sanki yazın coşkun kalbine fısıldanan bir veda şarkısı gibi… Güneşin altın rengi, yavaşça turuncuya ve sonra da bakır tonlarına bürünüyor. Bu değişim, sadece doğada değil, ruhumda da yankılanıyor. Sonbahar, her şeyin yavaşladığı, dışa dönük neşenin yerini içsel bir melankoliye bıraktığı bir zaman dilimi. Yazın telaşlı enerjisi, Leman Gölu’nün kenarındaki cıvıltılar, geç saatlere kadar süren kahkahalar, şimdi bir anıya dönüşüyor. Yerini, ıssızlaşan sahillere vuran dalgaların ritmik sesi, pencereden süzülen solgun ışık ve Devamı

Le Livre noir

Publié en 1990, le roman Le Livre noir d’Orhan Pamuk n’est pas seulement une histoire d’amour ou une intrigue policière. C’est aussi une cartographie labyrinthique de l’identité en proie aux affres de la modernisation, de l’âme d’Istanbul et du conflit entre Orient et Occident. Dans cette œuvre, Pamuk emmène le lecteur dans un voyage philosophique au cœur de la mémoire stratifiée de la ville et des profondeurs de la conscience, à travers l’histoire d’un avocat Devamı

Kara Kitap

Orhan Pamuk’un 1990 yılında yayımlanan romanı Kara Kitap, sadece bir aşk hikayesi ya da dedektiflik kurgusu değil, aynı zamanda modernleşme sancıları çeken bir kimliğin, İstanbul’un ruhunun ve Doğu-Batı çatışmasının labirentvari bir haritasıdır. Pamuk, bu eserde okuru, kayıp bir kadının peşinden giden bir avukatın hikayesi üzerinden, hem şehrin katmanlı belleğine hem de benliğin derinliklerine doğru felsefi bir yolculuğa çıkarır. Galip’in kaybolan eşi Rüya’yı arayışı, aslında kendi kimliğini, geçmişini ve ait olduğu kültürü yeniden keşfetme arayışına dönüşür. Devamı